15 Nisan 2012 Pazar

I [Biz, İsmail ve Ucubeler]

Dün onunla konuşuyordum. Birlikte Yüksel'deki bankta otururken yanımıza bir çocuk geldi. Önümüzde durdu. Bize şöyle bir baktı. Sonra bana dönüp "Gül alır mısın" dedi. "Kime" diye sordum. Eliyle onu gösterdi. Güldüm. "Zaten ondan başka gül alabileceğim hiç kimse yok" dedim. Gülü uzattı. "Param yok ki" dedim. "O zaman harçlık ver" dedi. "Hiç yok" dedim. Duraksadı. Elinde sakız gibi şekerlerden vardı. "Senin hiç değilse şekerin var" dedim, "benim o da yok." Yüzü düştü. Elindeki ambalajı yarısına kadar yırtılmış şekerlere baktı. Ambalajı biraz daha yırttı. Çekti bir tane, uzattı. Sonra yüzüme baktı. "Al" dedi, "artık senin de var." Güldüm. "Teşekkür ederim" dedim, "bunu saklıcam." Uzaklaşıyordu. "Sen hep buralarda mısın" diye sordum. Döndü, başını "evet" şeklinde salladı. "Adın ne" dedim. "İsmail" dedi, gitti. Kalabalığın içine karıştı. Ben tekrar ona döndüm, konuşmaya devam ettim. Bazı insanlar bize bakıyordu, gülüşüyordu bazıları eliyle gösterip [elle göstermek ayıp!]. Sonra dallamanın bir çıktı, kolunda sevgilisi vardı, eğildi, kahkahalar atarak "Birbirinize çok yakışmışsınız" dedi, "heykelle." Yanındaki kız da güldü aynı insan dışı sesleri çıkartarak. Gördüğüm en çirkin kızdı. Oğlanın kahkahalar atarken yamulan yüzüne baktım. Ucubeye benziyordu. "Kalk" dedim, "git şu yamulan ağzı yüzü düzelt! Kalemini çıkar cebinden ve bu defa amacı dışında kullan. O pis yüze sapla. Kalemini kana bula. Gerçekle tanışsın. Yüksel ilk defa bu kadar kanlı ve ciddi bir eyleme sahne olsun. İnsanlık için yap bunu. İnsanlığı kurtar. Yoksa herkese sıçrayacak. İnsanlık ölsün ama ucubeleşmesin. Ölüye saygımız var."

devam edecek