17 Mayıs 2012 Perşembe

fotoğraf yazıları - durak

Tuti'de yayımlanan yazı, resim ve fotoğraflardan bazılarını arada sırada da olsa burada paylaşacağım. Derginin 2011 güzünde yayımlanan sayısından sayfa 35-34'deki Durak: Merhumun* yazısı, Selçuk Azmanoğlu'nun fotoğrafı ile birlikte:

Kadın oturuyordu. Karşısında bir adam. Pıss… Takk… Sonra insanlar: oturan, ayak duran ya da durmaya çalışan, bir yerlere tutunan ya da tutunamayan, dışarıya ya da içeriye bakan veyahut garip aynalarda kendilerini ya da başkalarını dikizleyen, müzik dinleyen, mırıldanan, rahatsız eden ya da rahatsız olan, kitap okuyan, gazetesini başka gözlerle paylaşan ya da paylaşmak zorunda kalan, telefonla konuşan, mesaj atan, dedikodu yapan, hayal eden, plan kuran, düğmeye basan ya da bastırtan, ders çalışan ya da test çözen, gizlice ağlayan, sinsice gülen, içinden ya da dışından küfreden ve tekrarlayan insanlar pıss ve takk sesleriyle birlikte kademeli olarak karmaşık seslerin geldiği griliğe doğru yürümeye başladılar. Aynı anda karmaşık seslerin geldiği bir başka grilikten yorgun insanlar içeriye doluyordu.


Kadın hâlâ oturuyordu. Karşısındaki adam, nazik bir sesle: “Hanımefendi…” dedi, “Burası Kızılay. Burada inmek zorundasınız.” Kadın başını usulca kaldırdı, gülümsedi. Adam “Maalesef kurallar bunu gerektiriyor.” dedi üzülerek. Kadın, adamın gözlerinin içine baktı ve dedi ki: “Kızılay bir durak mıdır beyefendi? Belki de Kızılay bir otobüstür ve içinde bulunduğumuz dışı kırmızı renkle kaplı ve içerisinde onlarca eskimiş koltuklar bulunan, üzeri ve yanları örtük bu uzunca şey, evet hırıltılı sesler çıkaran bu demir yığını bir duraktır. Ben bu durakta bekliyorum. Bence böyle beyefendi. Ben buna inanıyorum. İstediğim otobüs gelene kadar bekleyeceğim. Şunu da söylemeliyim ki beyefendi: oturmak ve beklemek çoğu zaman yerinde bir eylemdir. Diğer yandan, belki de dünya dönmüyordur da biz dönüyoruzdur. Yani çevreye tepki verebilen ve uzuvları olan bir canlı olarak kafamızı sürekli başka taraflara çevirmiyor muyuz? Hem ayrıca, kafamızı çeviremediğimiz zamanlar vücudumuzu çevirebiliyoruz. İçinde bulunduğumuz yerlerin de çevrilebileceğine inanıyorum. Bu çevirme işi ne zamana kadar devam edecek bilmiyoruz. Ve... (durdu) Her neyse... Yani beyefendi, sonuç olarak ben beklediğim otobüs gelmeden binmeyeceğim ya da sizin ifadenizle ya da kuralların ifadesiyle bu durakta inmeyeceğim. Bu dünya böyle değildir beyefendi. Bu dünya zannettiğiniz gibi değildir.” Adam nazikliğini kaybederek “Ya bu dünya sizin zannettiğiniz gibi değilse hanımefendi?” dedi. Kadın kendinden emin “Bu mümkün değil beyefendi.” dedi, “Çünkü ben buna inanıyorum.” Pıss… Takk… 

Adam aceleyle karmaşık seslerin geldiği kapıya yöneldi. Kapı kapanmıştı. Adam telaşla düğmeye bastı. “Lütfen” dedi, “ Lütfen kapıyı açar mısınız? İnmem gerekiyor. Kurallar bunu gerektiriyor.“ Kimse onu dinlemedi. Kapı açılmadı. İnsanlara baktı. Hepsi bir şeylerle ilgileniyordu. Onları izledi bir süre. Sonra düşündü. Kadının yanına gitmeye karar verdi. Kalabalığın içinde ilerledi. Pıss… Takk… Kadının oturduğu koltuğa geldi. Nazikçe omzuna dokundu. Sonra heyecanla “Bekleyebilirim” dedi. Omuzun üstündeki baş adama döndü, gülümsedi. Bu kadın, o kadın değildi: “Bekleyelim.” dedi, “Ama neyi?” Kadın gitmişti. [Yazı: *Mehmet Selim Özban]