5 Kasım 2014 Çarşamba

Deniz'e Mektuplar III

Yağmur yağmadı Deniz. Kaç gün ve gecedir yağan yağmur bugün düşmedi bu şehre, bu şehrin arabalarına. Arabalarına diyorum, çünkü burada yağmur yere düşmez. İnsanlar izin vermezler yağmurun üzerlerine düşmesine. Nasıl olduğunu anlatacağım. Burada insanlar yerle ya da gökle pek bir bağlantıları olmaksızın yaşarlar ve yağmur yağdığında arabalarına binerler, tüm şehir bir anda arabalarla dolar. Yağmur düşecek yer bulamaz. Sonra arabaların silecekleri fıt fıt çalışmaya başlar ve oval bir şekilde ön camlar silinir. İnsanlar bir anda sadece önündeki arabanın kıçını gören birer küçük oval pencereye kavuşup sevinirler. Etraf arabaların gözü alan kırmızı fren ışıklarıyla dolar. Hava tahmincileri önceden uyarıyor bu insanları. Elbet hava tahmincilerini de halkı uyarmaları konusunda zorlayan birileri var diye düşünüyorum. Yoksa iyi insanlardır bunlar. Bakma sen robot gibi hep aynı kelimeleri kullandıklarına, halk ancak o kadarını anlayabiliyor. Yoksa bizim bilmediğimiz bir sürü kelimeleri var. Bir gün kendi aralarında konuşurlarken duydum, hiçbir şey anlamadım. Düşünüyorum da galiba biz pek bakmadığımız için onlar bizim yerimize bakıp haber getiriyorlar göklerden. Neyse uzatmayayım Deniz, baktım insanlar yağmura karşı olumsuz bir tutum içindeler bu şehirde, dedim ki kendime birileri bu halkı yanlışa sürüklüyor, yoksa bu kadar insan yağmurdan böylesine kaçar mı? Biliyorsun Deniz bizim memlekette böyle değil hiç. Bir gün hususi açtım ve dinledim, evde masamda öylece durup dakikaları pıt pıt atan eski radyomdan. Hava tahmincisi yumuşak sesiyle biraz sert olmaya çalışarak yağmur yağacak diyor, sanki birisi daha sert olmasını söylüyor sürekli, dışarı çıkmayın sakın, illa çıkacaksanız arabalarınıza binin, arabanız yoksa taksiye binin ama yürümeyin, ıslanmayın. Islanırsanız kalbinizde kabarcık çıkar, ölürsünüz ulan diyor. (Ulan'ı ben ekledim, bildiğim kadarıyla Farsçada bir karşılığı yok.). Yani anlayacağın, burada insanlar ölmekten çok korkuyorlar Deniz ve hava tahmincilerinin uyarılarını can kulağıyla dinliyorlar. Biliyorsun biz ölmekten pek değil, daha çok sevdiklerimizin ölmesinden korkan insanlarız. Ayrılıkları sevmiyoruz, özlüyoruz ama yine de teselliler buluyoruz kendimize ve yad ediyoruz, hatırlayıp içimizden ağlıyoruz. Ne dersin ha, belki şimdi deden dedemle karşılıklı oturuyordur. Belki bize bakıp tebessüm ediyorlardır. Görüyorsun ya, bugün yağmur yağmadı ve ben nelerden bahsettim sana, Halbuki yağmur tıp tıp düşseydi -çünkü bulutlar vardı, çok çok ve kara kara bulutlar... gökyüzü görünmüyordu, benim ellerim ve kollarım ağrıyordu- daha başka olacaktı Deniz. Sana daha düzgün bir şeyler yazabilecektim mesela. Ya da bugün candan bir dost bu şarkıyı göndermeseydi bana çok uzaklardan, buraya yazacaklarım içinde ne geçerse geçsin eksik kalacaktı. Dostlarımın benden uzakta olması gibi, eksik, çok eksik. Hiçbiri bu şarkının verdiğini vermeyecekti bana, belki sana da Deniz.

Evet, yayınımız şimdi  Ólöf Arnalds'ın Ég Umvef Hjarta Mitt şarkısıyla devam ediyor. Belki sonra bir mektup daha yazabilirim, bizim korkularımıza, heyecanımıza, kederimize, sevincimize, geçmişimize ve dostluğumuza şahitlik eden sevgili okuyucularımız.

Ehet Seli
6 Kasım 2014 Çarşamba 00.08
Odam, Jordan-Tehran