(Hayali Kafe’deyiz şimdi. İçeri giriyorum. Onu göremiyorum önce. Seyhan
Erözçelik var içerde. Başıyla balkonu işaret ediyor. Balkondaki masaya oturmuş,
rüzgar saçlarını dağıtmış, avucunda bir kuş tutuyor. Bir kırlangıç. Öylece
biraz uzakta yükselip alçalan denize bakıyor. Yanına gidiyorum. Bana bakıp gülümsüyor.)
Merhaba.
Marmara: Otursana. (Duruyor biraz ve tekrar denize bakıp) Deniz
tepiniyor.
Nasılsın?
Marmara: Azımsanmayacak denli ölüyüm!
Bir acı var yüzünde.
Marmara: Saklamanın kaydetmenin sevinci ve acısı.
Bende de bazen olur. Ben hiç kıyamam, her şeyi saklarım.
Sonra sevinirim sakladığıma, sakladığımı hatırlarım, açıp bakarım, ama geçmiş
hep acı gelir. Bir daha yaşayamayacağımdan olsa gerek. Öyle bir acı yüzündeki işte.
Marmara: Bal rengi dokumuzdan sızan sonsuz... Anıların müthiş bir dirençliliği
var; kişi anmak istediğinde her şeyin içinden geçip An’ı şimdiyi aşıp ancak
istediği anıyla dönebiliyor, çıplak ve savunusuz çocuklar gibi. Anıların her gün
her an ırzına geçilebilir. Bir tür sıçrama ve hiçbir şey elde edememe.
Yorgun görünüyorsun?
Marmara: Gece, Bunuel’in Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği’ni ikinci kez izlemeye başladığımızda
bir gürültüdür başladı, azgın ve yılışık bir org sesiyle oyun havaları çiftetelliler
ve arabeskler... Bir nişan töreniymiş! Bunuel kuru gürültüye pabuç bırakır mı! İzledik
kuşkusuz.
Pek sıkıcı olmasa gerek burası. Kimseler bilmiyor
sizin burada olduğunuzu. Doğuyor, yaşıyor ve ölüyorlar yanı başınızda. Sizi göremiyorlar
ama siz izliyorsunuz buradan onları. Bugün biri mi öldü şu evden, dışarısı kalabalıktı, cenaze mi
var?
Marmara: Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü
görmeye; koşarak, düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek... Nasıl olursa olsun; görmek
için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin
kıvılcımlarını -geliyorlar! Uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin
leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında
seviniyorlar canlıyız diye.
...
*[Nilgün Marmara'yla Röportaj, Mehmet Selim Özban, Tûtî,9. Sayı, Mart-Nisan-Mayıs 2015, s. 6-17]