22 Şubat 2015 Pazar

Fragmanlar 9.1: Nilgün Marmara'yla Röportaj


(Hayali Kafe’deyiz şimdi. İçeri giriyorum. Onu göremiyorum önce. Seyhan Erözçelik var içerde. Başıyla balkonu işaret ediyor. Balkondaki masaya oturmuş, rüzgar saçlarını dağıtmış, avucunda bir kuş tutuyor. Bir kırlangıç. Öylece biraz uzakta yükselip alçalan denize bakıyor. Yanına gidiyorum. Bana bakıp gülümsüyor.)

Merhaba.
Marmara: Otursana. (Duruyor biraz ve tekrar denize bakıp) Deniz tepiniyor.

Nasılsın?
Marmara: Azımsanmayacak denli ölüyüm!

Bir acı var yüzünde.
Marmara: Saklamanın kaydetmenin sevinci ve acısı.

Bende de bazen olur. Ben hiç kıyamam, her şeyi saklarım. Sonra sevinirim sakladığıma, sakladığımı hatırlarım, açıp bakarım, ama geçmiş hep acı gelir. Bir daha yaşayamayacağımdan olsa gerek. Öyle bir acı yüzündeki işte.
Marmara: Bal rengi dokumuzdan sızan sonsuz... Anıların müthiş bir dirençliliği var; kişi anmak istediğinde her şeyin içinden geçip An’ı şimdiyi aşıp ancak istediği anıyla dönebiliyor, çıplak ve savunusuz çocuklar gibi. Anıların her gün her an ırzına geçilebilir. Bir tür sıçrama ve hiçbir şey elde edememe.

Yorgun görünüyorsun?
Marmara: Gece, Bunuel’in Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği’ni ikinci kez izlemeye başladığımızda bir gürültüdür başladı, azgın ve yılışık bir org sesiyle oyun havaları çiftetelliler ve arabeskler... Bir nişan töreniymiş! Bunuel kuru gürültüye pabuç bırakır mı! İzledik kuşkusuz.

Pek sıkıcı olmasa gerek burası. Kimseler bilmiyor sizin burada olduğunuzu. Doğuyor, yaşıyor ve ölüyorlar yanı başınızda. Sizi göremiyorlar ama siz izliyorsunuz buradan onları. Bugün biri mi öldü şu evden, dışarısı kalabalıktı, cenaze mi var?
Marmara: Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye; koşarak, düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek... Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostlarının yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını -geliyorlar! Uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında seviniyorlar canlıyız diye.

...

*[Nilgün Marmara'yla Röportaj, Mehmet Selim Özban, Tûtî,9. Sayı, Mart-Nisan-Mayıs 2015, s. 6-17]