21 Eylül 2013 Cumartesi

Orası Neresi Burası Çok Akıyor

Yalnızlık Camları

Açıktayız gözlerimizin ardı kapkara
Bir ayrılışta yıkılıyoruz
Bir ayrılışta bağlarımız kopuyor
Burası İstanbul

Bazı adamlar var şaşıyoruz.
Avuçlarındaki sıcağı nasıl
Düzenlerini nasıl yitirmiyorlar
Şaşıyoruz burası İstanbul

Akşam kuşlarını İstanbul'un 
Damlar üzerinden bir kaldırıp
Başka damlara konduruyoruz
Bu camlar yalnızlık camları
Dışardan yukardan gözlerimizle
Bu camlara yağmur yağdırıyoruz

                             Gülten Akın

Burası İstanbul, burası Ankara, burası Tahran... Hepimiz bir bir yitiyoruz. Ama bu insanlar... bu, düzenlerini sekteğe uğratmayanlar, güneşi avucunda saklayanlar... bu, güvercinin kanadında oturanlar, el çekilince elden unutanlar, nasıl yapıyorlar ŞAŞIYORUZ. 

Şaşıyoruz Emrah. Birileri geliyor, hep birileri geliyor, birileri geliyor hep ve bizi kurcalıyor kardeşim. Kimseye de hayır diyemiyoruz. Yapmayın diyemiyoruz. [Bir de güler yüzlüyüz ki sorma, yani yalandan değil, birisi gülünce yüzümüze biz de gülüveriyoruz hemen. Onlar bize gülüyorlar, ama bizimle alay geçiyorlar kardeşim. Keşke dalgamızı geçseler, bu bir oyundur deriz, sizin dalganız bizimkini geçmiş, tebrik ederiz. Ama dalga değil düpedüz alay geçiyorlar. Bizimle eğleniyorlar. Biz de hala, ayıp olmasın diye, yüzümüz asıldığı halde tebessüm etmeye çalışıyoruz. Böylece yüzümüz aptal bir ifadeye kavuşuyor ve onlara, o güler yüzlü insanlara gülmeleri için bir sebep daha vermiş oluyoruz. Biz çıkarlarımızı bilmiyoruz Emrah, hesap etmiyoruz, analiz nedir, siyaset nedir bilmiyoruz. Türkiye'de büyüdük ama kimse öğretmedi bize Emrah. Biz de pek ilgili değildik biliyorsun. Vatanı milleti de pek kurtaramadık. Bu yüzden çok ilerleyemedi Türkiye. Ama birileri ilerledi, biz öylece dururken, durup kendimizi insanlığa olduğu gibi sunarken.] Sonra işte apaçık bir şekilde içimizi açıyorlar, kurcalıyor kurcalıyor ve bir parçamızı alıp gidiyorlar. Kendi düzenleri yitmesin diye, kendi çarkları işlesin diye bizim parçalarımızı alıyorlar Emrah. Bizi öylece bırakıp gidiyorlar. Hemen gidiyor musunuz diyoruz, daha kalsaydınız. Kalmıyorlar kardeşim. Yedek parçaya yedek parça kadar kıymet veriyorlar. 

Sonra biz de üzülüyoruz işte. Ne yapalım. Birileri üzülmeli değil mi Emrah? Kendimize bir tavan arası bulup unutuluyoruz. Ama yağmur yağıyor işte, tıp tıp damlıyor. Biz de oturup yazıyoruz: Orası neresi, burası çok akıyor.