Emrah. Niye gidip en içime değil, içimdeki köşeme çekiliyorum, şimdilik birazını anlatacağım. Asıl kendimle alakalı olan kısmını anlatmaya, kendimle yüzleşmeye şimdi mecalim yok. Şimdi sıkıntıdayken, şimdi ağlamak üzereyken anlatacağım diğer kısımsa şu:
Benim bir babaannem vardı Emrah. Benim için dua eden, ağzı dualı olan, duaya kalkan elleri titreyen, Allah deyince gözlerinden yaşlar düşen, Muhammed deyince annesiz bir peygamberi hatırlayan ve ağlayan, erkeği ölünce evini bırakmayan, utanarak gülümseyen, gülümserken yazmasının ucuyla ağzını kapatan, yanına çağırıp pütürlü parmaklarıyla sırtımı okşayan, hikayeleri olan, öğütler veren, tanıştığı kişilere hemen annen var mı yavrum diye soran, dünyaya çile için gelmiş, çilesini çekmiş, yokluğu görmüş ama yaşamayı seven ve bir pencerenin kenarında senelerce hiç bıkmadan bizi bekleyen bir babaannem vardı. Rahmete gitti.
Beni şimdi güzel ülkemde bekleyen gözü yaşlı bir annem var Emrah, ağlamaklı bakan öyle baktıkça hali bana koyan, sırtındaki yükler ağırlaştıkça daha hızlı yürüyen ve yorgunluğunu saklayan bir babam var. Gözümü arkada komayan, abisine abilik yapan bir Erdem var. Beni meraklara sevk eden ve hiç büyümediğini söylesem de kendisine, artık büyüdüğünü bildiğim ciğerparem bir kız kardeşim var. Mürvetimi bekleyen büyüklerim var mesela, ne güzel değil mi, Allah onlara uzuuun ömür versin. Beni bekleyen güzel adamlar var, seslerini duymayı, duruşlarını izlemeyi özlediğim, Allahla dost, beni ferahlatan, kalbimi aydınlatan insanlar var; Arif, Erdal, Gökhan, Selçuk, Dinçer, Ferit, Murat, Latif isimleri ne güzeldir. Gidince yanına beni kardeşçe, sımsıkı kucaklayan, saçımı, yüzümü okşayan, bana sevgiyle bakan bir İbrahim Abim var. Dostlarım, kardeşlerim var, bana ya da Selim'e uzaklardan seslenen, mektuplar yazan, dergiler gönderen ve benden artık bir şey beklenmeyeceğini bilip sadece geleceğim günü bekleyen, yine de hayaller kurabilen. Öyle değil mi Deniz? Zehra duyuyor musun beni? Elif ya sen? Bir Ahmedim var benim, dimdik, bana güç veren, hakikatli, kardeş dediğimiz kişi. Efkan var, hatıralarda geziniyor hala, yüreğimi çatlattı. Bir de sen varsın Emrah. Hani dedim ya, bir pencerenin kenarında senelerce hiç bıkmadan beni bekleyen bir babaannem vardı, diye. Bir başka pencerenin önünde senelerce hiç bıkmadan bana her gün mektup yazan bir adam, sen varsın işte Emrah. Seni burada anlatamam. Çünkü her yazdığım içimden kopuyor. Ama şunu derim: Babaannem rahmete gitti, sen benden önce gitme Emrah. Bu güzel insanlar benden önce gitmesinler rahmetine Allahım. Önce beni al.
Bana her gittiğim yerde elimden tutacak, bana ışık olacak insanlar gönderdi Allah. Allah bana olağanüstü hediyeler gönderdi Emrah. Şimdi burada bir Hüseyin Abi var mesela, mesela değil var, kanıyla canıyla ruhuyla kalbiyle aklıyla var, önüme atılan Hüseyin kokulu, Hüseyin bakışlı bir adam bu, "abi" kelimesi kaç insana bu kadar yakışır bu dünyada? Zeki Abi var, günahını sevabını benimle paylaşan, ben buyum diyen, gözleri hep dolu, yüreği hep kanlı, güzel insanları ve delileri anlatan, şaşırmayı bilen, geride bırakılan ve gidenleri anlayan, arkadaşlarını kaybetmiş ve roman kahramanlarını arkadaş edinmiş, Allahın elinden tutmasını bekleyen, Kazancakis'in Müslüman kardeşi, peygamberlik yaşında bir adam bu. Mehyar var, adamın içini yakan gözleri var, o kadar sıcak. Ruhunu yarmışlar Mehyar'ın, kanıyor, hatıralar düşüyor bir bir yarıklardan. Birinde hala devrimin hayali, bağırıyor, şarkı söylüyor, ıslık çalıyor, duvarlara çiziyor devrimi, diğerinde dededen kalma bir halı üzerinde yatıyor ve üzerine Türkçe kelimeler üşüşüyor. Bir de Elif burada, ay ile yakın münasebetleri var. Kargaları seven Elif, onların sırdaşı, kedilerin annesi, benim dostum. Nerede bir yük görse, altına giriyor, sırtlanıveriyor hemen, yükünü çekip alıyor adamın, hesap etmiyor bu kız, bu cüsse bu yükü taşıyamaz demiyor, sonra yükle beraber yuvarlanıyor, elleri yüzü yara bere içinde kalıyor ama sızlanmıyor, ağlamıyor. Ve şimdilerde yüzünü döküp gidiyor, bizi burada bu zamanda asılı bırakıyor.
Bir de geçtiğim her yerde bıraktığım, bensiz hayatlarına kaldıkları yerden ve pek bir eksiklik duymadan devam edebilen mutlu bir çoğunluk var, onları da seviyorum. Yazmadıklarım, yazamadıklarım da var. Son bir kişi daha var, hala dualarımda yer alan, beni paramparça eden. Ama dedim yazmayacağım. İşte sonuç Emrah, yaramaz bir çocuk gibi Allahın elini bırakıp yollara fırladığım için, içime sığamadığım için tek çıkar yol bu kalmıştı: İçimde Allahtan uzaklaşmadan oynayabileceğim bir köşe bulmak ve bu güzel insanların suretlerini orada hayal edip yanımda olduklarını hissetmek.